1 Mayıs 2009 Cuma

Dişlerimizi tanıyalım

Dişlerimizi tanıyalım

Dişler insanların ve öteki hayvanların çene kemiklerine dizilmiş sert, kemiksi oluşumlardır .Yiyecekleri ısırmaya, parçalamaya ve çiğnemeye yararlar . Hayvanlar dişlerini kendilerini savunmak ve avlarını yakalamak için de kullanır. İnsanlarda ve memelilerin çoğunda iki takım diş gelişir . Sütdişleri denen birinci takım, insanlarda 6 yaş dolayında düşmeye başlar .Yerine 32 kalıcı dişten oluşan ikinci takım gelir . İnsanlarda kesicidiş, köpekdişi, küçük azı ve büyük azı denen dört tür diş bulunur . Diş, taç denen dış bölüm ile bir ya da birkaç kökten oluşur . Dişin içinde damarlar ve sinirler vardır .

Kağıt Parayı İcat Eden Kimdi?

Kağıt Parayı İcat Eden Kimdi?

"Para icat edilmeden önce, deniz kabuğundan kıymetli metallere kadar çeşitli mallar değişim aracı olarak kullanılmıştır. Tarihi kayıtlara göre, M.Ö. 118 yılında Çinliler deri para kullanmışlardır. İlk kağıt para ise M.S. 806 yılında yine Çin’de ortaya çıkmıştır.
Batıda kağıt paraların basılması ve kullanılması 17 nci yüzyılın sonlarına rastlamaktadır. İlk kağıt paranın 1690’lı yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde Massechusetts Hükümeti, İngiltere’de ise ""Goldsmiths"" ler tarafından basıldığı ve dolaşıma çıkarıldığı, 1694 yılında İngiliz Merkez Bankası ve daha sonra diğer ülke merkez bankalarının kurulması ile de yaygınlaştığı görülmektedir."

Ülkelerle ilgili ilginçlikler

Ülkelerle ilgili ilginçlikler

Dünyanın en çok söylenen şarkısı “Happy birthday to you” dur. Şarkının asıl kaynağı Amerika’lı iki kız kardeşe aittir. Orijinal adı ” Good Morning to All” yani ” hepinize günaydın”dır.
Dünyanın bir numaralı domuz üreticisi ve tüketicisi Çinlilerdir.

Bugüne kadar ölçülmüş en büyük buz dağı, 200 mil uzunluğunda ve 60 mil genişliğindedir ve Belçika’ dan daha büyük bir yüzölçümüne sahiptir.

Bugüne kadar kaydedilmiş en büyük dalga, 1971 yılında Japonya’nın İshigaki Adası’nda 85 metre yüksekliğine ulaşmıştır.

Herhangi bir okyanusun en uzak olduğu nokta Çin’dir.
Amerika`da her saat 40 kişi kanserden hayatini kaybediyor.

Global ısınma yüzünden yükselen deniz seviyesi 2050 yılında Shangai ve deniz kıyısındaki diğer Çin şehirlerinde büyük sellere neden olacak. Bu sellerde 76 milyon kişi evsiz kalacak.
ABD’de, yaşları 20 ile 29 arasında olan zenci eerkeklerin üçte biri ya hapiste ya da gözaltında tutulmaktadır.

İngiltere’deki bütün kuğular kraliçenin malıdır.

Los Angeles’ın uzun şekli, “El Pueblo de Nuestra Senora la Reina de los

Angeles de Porciuncula” ve gerçeğinin %3.63′üne kadar kısalabiliyor:”LA”!

Bugüne kadar kaydedilmiş en büyük dalga, 1971 yılında Japonya’nın İshigaki Adası’nda 85 metre yüksekliğine ulaşmıştır.

Aktif bir volkanik dağı olmayan tek kıta Avusturalya

Bugüne kadar ölçülmüş en büyük buz dağı, 200 mil uzunluğunda ve 60 mil genişliğindedir ve Belçika’dan daha büyük bir yüzölçümüne sahiptir.

Kış aylarında, Moskova ‘daki buz pateni pistleri 250 bin metrekarelik bir alanı kaplar.

Yeni Zelanda, dünyadaki her türlü iklimin yaşandığı tek ülkedir.

Suudi Arabistan’da hiç ırmak yoktur.

Herhangi bir okyanusun en uzak olduğu nokta Çin’dir.

En fazla asfaltlı yola sahip ülke Fransa’dır.

Indiana üniversitesindeki ana kütüphane her yıl bir inç daha çöküyor çünkü, mühendisler binayı kaplayacak bütün kitapların ağırlığını hesaplamamışlar.

Dünyanın en büyük şeker ihracatcısı Küba’dır

Meksika’nın doğu kıyıları her yıl bir iki inç daha suya batıyor.

Amerika’da insanların işe yürüyerek en çok gittiği eyalet Alaska.

Eskimolar asla bahse girmez.

Eskimo dilinde kar yağışlarının farklarını tarif etmek için kullanılan yirmiden fazla sözcük vardır.

Monako’nun ulusal orkestrası ordusundan daha geniş bir kadroya sahiptir

Her dört Amerikalıdan biri mutlaka televizyonda görünüyor.

Amerika’da satışa sunulan ilk cd, Bruce Springsteen’in “Born in theusa” albümüdür.

Her iki taraf da kan bağışında bulunursa, Paraguay’da düello yapmak yasaldır.

Eiffel Kulesi’nin tepesine çıkana kadar 1792 basamak vardır.

Dünyanın en büyük çanı 1733′te Kremlin’de yapılan Çar Kolokol Çanı. Ancak 216 ton ağırlığındaki bu çan, bugüne kadar hiç çalmadı. Nedeni de gerçek bir karamizah örneği olarak görülebilir. Çanın saklandığı yerde yangın çıkınca, akıllı bir arkadaş yangını suyla söndürmeye karar veriyor. İyice ısınmış olan çan, üzerine su dökülünce çatlıyor ve kullanılmaz hale geliyor.

İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’liler, yarasaları bomba ikmali için kullanmayı denemişler.

Amerika’da yılda 12 milyar muz yeniyor Eski yerli Amerikalılar aslında hiç hindi yemezmiş, çünkü bu kadar yavaş bir hayvanı öldürmek tembellik göstergesiymiş.

Şemsiye ilk kez 1740′da Connecticut’ta kullanılmış.

Her yıl 40000 ABD’li tuvaletler yüzünden fiziksel sorunlar yaşıyor.

Suudi Arabistan’da hiç ırmak yoktur.

Herhangi bir okyanusun en uzak olduğu nokta Çin’dir.

En fazla asfaltlı yola sahip ülke Fransa’dır.

Indiana üniversitesindeki ana kütüphane her yıl bir inç daha çöküyor çünkü, mühendisler binayı kaplayacak bütün kitapların ağırlığını hesaplamamışlar.

Dünyanın en büyük şeker ihracatçısı Küba’dır.

Dünyanın en genç anne babası Çin’deydi.

Yeryüzü hakkında ilginç bilgiler

Yeryüzü hakkında ilginç bilgiler

En geniş ülke 17 075 200 Km2 ile Rusya’dır.

En küçük ülke 0,44 Km2 ile Vatikan’dır.

En zengin 3 ülke Kanada, Norveç,ABD’dir.

En fakir 3 ülke Sierra Leone, Nijer, Etiyopya’dır.

En çok ülke ile sınır komşusu olan ülke 15 ülke ile Çin’dir.

En uzun ve kesintisiz sınır ABDKanada arasındadır

En kalabalık şehir, Japonya’nın Tokyo şehridir.26,5 milyon

En yüksek yerleşim birimi deniz seviyesinden 5 0902 m. yukarıda olan Çin’in Wenzhuang’dır.

En alçak yerleşim yeri deniz seviyesinin 54 m. altında olan ABD Californiya eyaletine bağlı Calipatria şehridir.

En kuzeydeki yerleşim yeri 82,5 derece ile Kanada’nın Alert şehridir.

En güneydeki yerleşim birimi 55 derece ile güneyde olan Şili’nin Puerto Williams şehridir.

En ıssız yer Güney Antartik’te Tristan da Cunha adasında, hiç insan yoktur.

En çok dil konuşulan ülke Papua Yeni Gine’dir. 689 dil ve lehçe.

En büyük dalga Alaska’nın Liyuya Körfezinde 9.07.1958 de 524 m. olmuştur.

Okyanusta en derin yer Mariana adalarının doğusunda 10 923 m. ile Challenger çukurudur.

En büyük çöl OrtaKuzey Afrika’da 9.065.000 km2 ile Büyük Sahra Çölüdür.

En büyük ada Grönland’dır. Yüzölçümü 2.166.086 km2 dir.

En büyük kıta Asya Kıtasıdır. Yüzölçümü 44.936.000 km2 dir.

En büyük göl Hazar Gölü’dür. 424.200 km2 dir.

En yüksek dağ Nepal’de bulunan 8.850 m. ile Everest dağıdır.

En yüksek şelale Venezuella’da bulunan 979 m. Angel Şelalesidir.

En uzun nehir 6.656 km. ile Nil Nehridir.

En yüksek baraj Tacikistan’da Vakhsh nehri üzerinde bulunan 300 m. yükseklikteki Nurek Barajıdır.

En büyük yanardağ patlaması 130 yılında Yeni Zelanda Nort Island’da Taupo patlamasında 20.000 kişi kaybolmuştur.

En yağışlı yer Hindistan’da Cherropunji şehri olup yıllık ortalama 1270 cm3 yağmur düşmektedir.

En kuru yer Şili’de Arica ve Antofagas arasındaki bölge olup ortalama 0.1 mm3 yağmur düşmektedir.

En uzun asma köprü 5 Nisan 1998 de Japonya’da açılan 3.911 m. AkashiKaikyo’dur.

En uzun demiryolu tüneli Japonya’da 53.9km olan Seikan Tüneli’dir.

En sıcak yer Libya’da 58 derece ile ElAziziyah’dır.

En soğuk yer 89 derece ile Antartikadır.

En şiddetli deprem 22.05.1960 da Şili’de gerşekleşmiştir. 9.5 şiddetinde

Deniz neden mavidir?

Deniz neden mavidir?

Su renksiz ve saydam ve bir sıvıdır. Ancak beyaz renkteki bir küvete veya havuza doldurulan suyun aldığı renkten de görüldüğü gibi, kalın tabakalar halinde yeşil-mavi bir renk alır.

Denizin mavi renginin sebebi, gökyüzünün renginin mavi olmasıyla aynıdır ama sanıldığı gibi gökyüzünün maviliğini yansıttığı için deniz mavi renkte görülmez. Aslında atmosferde mevcut, azot, oksijen, karbondioksit gibi bütün gazlar deniz suyunda da bol miktarda bulunurlar.

Deniz suyunun rengi su moleküllerinin ışığı emiş ve yansıtış özelliklerine bağlıdır. Beyaz ışık dediğimiz güneş ışığında bütün renkler vardır. Deniz suyu molekülleri aynen atmosferde olduğu gibi, bu ışığın dağılımındaki kırmızı tarafındakileri emerler, mor tarafındakileri yansıtırlar. Deniz de bu nedenle mavi renkte görünür.

Ne var ki denizin rengi her yerde aynı değildir. Çeşitli yerlerde parlak mavi, koyu mavi, yeşil, turkuvaz hatta kırmızımsı renkler alır. Bu farklılıkları suyun sıcaklığı, derinliği, içinde yaşayan canlılar, dip tabiatı, tuz oranı gibi etkenler yaratırlar. Burada güneş ışığının atmosferde, bulutlarda tutulan miktarı da önemlidir.

Güneş ışığının neredeyse yarısı suyun bir metre derinliğinde soğurulmuş olur. On bir metreye varıldığında ise sadece onda birinin bu derinliğe ulaşabildiği görülür. 500 metreden sonra sadece fosforlu organizmaların biraz aydınlattıkları, mutlak karanlık hüküm sürer. Bu nedenle denizin renginde derinlik de önemli bir faktördür.

Karadaki yaşam gibi denizdeki yaşam da yeşil bitkilerin fotosentez yapabilmelerine bağlıdır. Bu enerjiyi güneş ışığı sağlar, dolayısıyla güneş ışığı denizdeki bitkilerin dağılımında belirleyici rol oynar.

Karaların kenarlarında yer alan az eğilimli kıta.sahanlığı bir bakıma karaların uzantısıdır. Bu bölge kara kökenli bitkilerin yığılma alanıdır. Bu bitkiler su içinde bile olsalar klorofil üretirler. Klorofil de en çok kırmızı ve maviyi emerken yeşil rengi yansıtır. Bu nedenle denizde derin yerler daha koyu mavi iken kıyıya yaklaştıkça renk biraz yeşile dönüşür.

Deniz suyunun rengi ve berraklığı ısıdan da etkilenir. Genel kanının aksine sıcak sularda hayat daha azdır. Soğuk sularda yaşam için önemli olan oksijen ve karbondioksit gazları daha fazladır. Su molekülleri de soğuk suda daha yavaş hareket ettiklerinden bu gazların suyun içinde çözülmüş olarak daha rahat kalmalarını sağlarlar.

Çürüyen bitkilerle birlikte deniz altındaki gıda zincirini oluşturan fotoplankton denilen su altı bitkileri ve zooplankton denilen küçük canlıların bol miktarda bulunması sonucu soğuk suların daha karanlık ve kasvetli görünümü oluşur.

Sıcak tropik sularda ise mercan kayalıkları sayılmazsa mikroskobik canlılar hemen hiç yoktur. Su daha saf ve temizdir. Bunun için de daha berrak ve mavi görünür. Tropik suların kıyılarının cam göbeği rengi ise dipteki kum tabakasının sarı renginin, sıcak suların berrak mavi rengiyle karışması sonucu oluşur.

Deniz suyu ortalama olarak bir litresinde 35 gram tuz içerir. Kutup bölgeleri ve kapalı denizlerdeki ırmak ağızlarının yakınları bir yana bırakılırsa bu oran dünya genelinde büyük bir farklılık göstermez. Buna rağmen güneş ışığına bağlı olarak buharlaşma nedeniyle sıcak denizler biraz daha tuzludurlar. Ancak bu denizlerin daha mavi görünmelerinin ana sebebi tuz oranı değil sıcak olmalarıdır.

Kızıl rengi, Kızıl denizde kırmızı renkli yosunlar, Amerika’nın batı kıyılarında ise tek hücreli organizmalar yaratırlar. Denizlerin renklerinde deniz kirliliği de önemli bir etkendir.

İstanbul da ki semtler ismini nasıl almış?

İstanbul da ki semtler ismini nasıl almış?

Aksaray – Aksaray’dan gelenler buraya yerleştirilmiştir. Bu semt adını bu günkü Aksaray Şehrinden gelenler vermiştir.

Ahırkapı - Padişah sarayının sonunda ki has ahırın (Padişahın atlarının barındığı ahır) yanında olduğu için Ahır Kapısı diye anılmıştır.

Akaretler - Sultan Abdulaziz Taşlıkta Aziziye camiinin giderlerini karşılamak üzere bir vakıf kurmuştur. Bu vakfa gelir sağlamak için de gelir getiren anlamında Akaretler yaptırmayı planlamıştır. Bu planı bitirmek ise II.Abdulhamit’e nasip olmuştur. Bu yüzden semtede Akaretler denmiştir.

Altunizade - Altunizade İsmail Zühtü Paşa’nın yaptırdığı cami, semtinde bu adla anılmasına sebep olmuşştur. Zühtü Paşa’nın babası altın alım satımı ile iştigal ettiğinden Zühtü Paşa’ya da Altunizade denmiştir.

Arnavutköy – Önceleri, Boğaziçi’nin bu sevimli semtinde Arnavutlar oturduğu için buraya bu ad takılmıştı.

Ataköy - Ataköy’ün eski adı Baruthane dir. II.Mahmut tarafından buraya baruthane yapılmıştır. O zamanlar Ataköy (İstanbul’un dışı sayıldığından baruthane yapımı için uygun bir alan olarak görülmüştür.) Daha sonraları Emlak ve Kredi Bankası bu bölgeye 50 - 60 bin nüfuslu bir yerleşim yeri kurmuştur(1950). Yeni yerleşim yerinin adı da Ataköy olur.

Ayazağa - İsmini yeni çeri kethudası Ayaz Ağa’nın çiftliğinden almıştır. Abdulaziz döneminde buraya yaptırılan saray bugün binicilik okulu olarak kullanılmaktadır.

Ayrılık Çeşmesi (Haydarpaşa’da) – Eskiden hac alayı bu çeşme çevresinde toplanır, oradan yola çıkardı. Hacca gidenler eşlerine, dostlarına orada veda ederek ayrılırlardı.

Bağlarbaşı - Çok eskiden bir Ermeni manastırına ait bağların başladığı yermiş. Zamanla oraya Bağlarbaşı denmiştir.

Balat - Rumca saray anlamına gelen palation sözcüğünden geldiği söylenir. Önceleri İstanbul’un kapılarından birine verilin bu ad, sonraları semtin adı olmuştur.

Bebek - Fatih Sultan Mehmet Han buranın muhafazası için gönderdiği komutanın lakabından gelmektedir. (Bebek Çelebi Bebek Çavuş)

Bedesten - Arapça bir söz olan Bezzaz dan türetilmiştir. Bez, kumaş taciri, Manifaturacı anlamına geliyor. Kumaş tacirlerinin bulunduğu yere de bezzazistan denildiğinden. zamanla halk arasında ağza kolay gelmesinden dolayı bedestan’a dönüşmüştür.

Beylerbeyi – III. Murat devri beylerbeylerinden Mehmet Paşa’nın yalısını bulunduğu için köye bu ad verilmiştir.

Cihangir – Kanuni Sultan Süleyman pek sevdiği oğlu Cihangir için burada bir cami yaptırmıştı. Semt adını bu Cihangir Camisi’ nden almıştır.

Çarşamba – Samsun Çarşamba ovasından gelenler yerleştirildiği için buraya da Çarşamba denilmiştir.

Çengelköy – XIX. Yüzyılda Kaptan-ı deryalıklarda, valiliklerde bulunmuş, yiğitliğiyle tanınmış Çengeloğlu Tahir Paşa burada bir mescit yaptırmıştı.

Harem – Üsküdar Sarayı’ nın harem dairesine gidecekler bu iskeleye çıkarlardı.

Haydarpaşa – III. Selim vezirlerinden Haydar Paşa oradaki kışlayı yaptırmıştı.

İhsaniye – Selimiye kışlası ile Karacaahmet arasındaki bu mahallenin bulunduğu yerde eskiden bir saray vardı. Padişah yıkılmaya yüz tutan bu sarayın arsasını halka “ihsan” ettiği (bağışlandığı) için semtin adı “İhsaniye” kalmıştır.

Kabataş – İskelenin bulunduğu yerde eskiden büyük bir taş vardı. Osmanlı devri ileri gelenlerinden “Köse Kahya” diye tanınmış Mustafa Necip çelebi bu taşı yontturup iskele haline getirdi.

Kadıköy – Bugün Osmanağa Camisi diye anılan caminin yerinde eskiden Kadı Mehmet Efendi’nin yaptırdığı bir mescit vardı. Semtin adı bundan dolayı “Kadıköy” kalmıştır. Bugünkü camiyi I. Ahmet devrinde Babüssaade Ağası Osman Ağa yaptırmıştır. Diğer bazı kaynaklara göre Bizans’ın fethinden sonra burası İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey’e bağışlanmış, bundan ötürüde semt “Kadıköy” adını almıştır.

Kanlıca - Bu bölgeye Kanuni Sultan Süleyman tarafından Anadoludan Türkmen ve göcebe bazı türk kabileleri getirtilip yerleştirilmiştir. Bu göçebelerin buraya yerleşmeleri kağnılarla olduğu ve çok uzun bir süre içinde ancak yerleşebildikleri için halk arasında bu bölgeye Kağnıca, sonralarıda Kanlıca denmiştir.

Kuzguncuk – Fatih Sultan Mehmet devrinde, Kuzgun Baba diye anılan bir derviş burada oturmuştu.

Taksim - İstanbul sularının bir bölümünün buradan taksimi yapıldığı için burasıda suların taksimi (ayrımı) yapılan yer olarak kalmıştır

Üsküdar – Farsça “Konak” anlamına gelir. Eskiden Anadolu’ya İran’a, Arabistan’a gidip gelen kervanlar burada konaklardı.

Vaniköy – Eski adı Papazbahçesi’ydi. IV. Mehmet, Şeyh-i Sultani Esseyit Mehmet Vani (Vanlı) ye bu yerleri hediye etti, o da kendisine burada bir yalı, bir iki ev yaptırdı.

Gökkuşağı Neden Yuvarlaktır?

Gökkuşağı Neden Yuvarlaktır?

Su damlası ve yakıcı güneş. İşte gökkuşağı bunlardan oluşur. Atalarımız gökkuşağından çok korkarlardı. Onu Tanrıların elçilerinin geçmesi için yapılmış bir köprü olarak görüyorlardı. Yağmur ve güneş ile ilişkisi ilk olarak milattan önce 310 yıllarında AristOteles tarafından ileri sürüldü. Günümüzde ise bir sır olmaktan çıktı.

Altından geçenin cinsiyetinin değişeceği veya yere değdiği noktada bir küp altın gömülü olduğu lafları sadece şakalarda kullanılıyor. Zaten gökyüzünde sabit bir gökkuşağı oluşmuyor. Herkesin bakış yönüne göre gördüğü gökkuşağı farklı yerde oluyor. Gökkuşağının görüldüğü yere doğru gidilince görülebildiği sürece kişiye hep aynı mesafede kalıyor.

Gökyüzünde gökkuşağı gördüğünüz vakit biliniz ki o yağmur damlalarından oluşmaktadır ama güneş kesinlikle arkanızdadır. Güneşin paralel ışınları başınızın üstünden geçerek yağmur damlalarına çarparlar. Yağmur damlaları burada ışığı renklerine ayıracak bir prizma görevi görürler.

Sarı gibi görünmesine rağmen güneş ışığı aslında beyazdır ve bütün renkler onun içindedir. Yağmur damlasının içine girince kırmızı turuncu sarı yeşil mavi lacivert ve mor renklere ayrışır. Mor renk çemberin içinde kırmızı ise en dışındadır.

Yağmur damlası çocukken oynadığımız misket veya bilye gibi küresel saydam bir şekildedir. Güneş ışığı bu kendi tarafındaki yüzeyinden doğrudan içine girer. İçinde renklere ayrışır ve kürenin arka duvarına vurarak gerisin geriye yansır. Işığın damlanın ön yüzünden değil de arka yüzünden yansımasının nedeni içbükey dışbükey mercek özelliklerindendir.

Ayrışmış renkler içbükey arka yüzden çeşitli açılarda yansımaları sonucu gözümüze sırayla dizili renklerden oluşmuş bir bant şeklinde görünüyorlar. Gökkuşağını görebilmek için Güneş biz ve yağmur damlaları muhakkak belirli bir açıda dizilmek zorundayız. Ama daha önemlisi milyonlarca yağmur damlasından yansıyan ışınların gözümüze geliş açıları mutlaka aynı olmalıdır ki biz gökkuşağını görebilelim.

Yağmur damlalarından yansıyan ışınların gözümüzde odaklaşabilmeleri için bir daire şeklinde dizilmiş olmaları gerekir. Aslında o bölgedeki bütün yağmur damlaları gelen ışığı renklere ayrıştırarak yansıtırlar ama sadece bir yarım daire içinde olan yağmur damlalarından yansıyanlar gözümüze odaklaşırlar.

Biz de sadece o yağmur damlalarından gözümüze gelen renklerine ayrılmış ışınları görebildiğimizden gökkuşağını da yarım daire şeklinde görürüz. Bazen bir uçaktan veya yüksek bir dağdan baktığımızda gökkuşağını tam daire şeklinde görmemiz de mümkün olabilmektedir.

Güneş ne kadar yüksekse gökkuşağı dairesi de o kadar aşağı iner. Bunun içindir ki yedi renkli gökkuşağını sabah ve akşam yağışlarından sonra daha çok görürüz.

Genellikle fark edilmez ama gökkuşağı daima içice iki halkadan oluşur. İkinci kuşak pek dikkat çekmez. Bir ikinci zayıf kuşağın daha bulunmasının nedeni bazı güneş ışıklarının su damlasının iç yüzeyine bir kez değil iki kez çarpmalarıdır. Böylece parlaklıklarını yitiren ışıklardan oluşan ikinci gökkuşağı zar zor görülür. Birinci kuşakta kırmızı renk şeridin en dışında iken ikinci kuşakta en içtedir. Diğer renklerin sıralamaları da terstir.